Ana içeriğe atla

Dolap Beygirinin Hayatı, Hayatlarımız..

........Dolap beygirinin en büyük şansı gözlerinin bağlı olmasıdır. Böylece hayvancağız aynı çemberin içinde dolanıp durduğunun farkında olmaz. Aslına bakarsan, bizim gözlerimizde de tıpkı dolap beygirindeki gibi bir bağ vardır. Bu bağ, çocukluğumuzun, aldığımız eğitimin, meslek edinmemizin, para kazanmamızın, aşık olmamızın, kendimizi başkalarına kabul ettirmemizin, başarılarımızın, başarısızlıklarımızın, sevinçlerimizin, hüzünlerimizin, her gün boğuşmak durumunda kaldığımız daha binlerce zorluğun görünmez, incecik zarlarından oluşur. Daha çocukluğumuzdan itibaren, biz farkına varmadan bu zarlar üst üste gelir, gözlerimizi kapatır, yaşamın bir kısır döngü olduğu gerçeğini görmemizi engeller. Böylece tanıştığımız her insanın, karşılaştığımız her olayın, yaşadığımız her günün birbirinden farklı olduğunu düşünmeye başlarız. Ama ne yazık ki bizim aklımız, dolap beygirininkinden daha fazla gelişmiştir. İlişkiler ne kadar karmaşık, insanlar ne kadar farklı, olaylar ne kadar renkli, ne kadar hızlı, ne kadar değişken olursa olsun, bir noktada, gerçeğin; yani yaşamın hepimizi aynı konumda oynamaya koşullandırdığını, dolap beygirlerinden farklı olmadığımızı anlarız. Herkes anlar demiyorum, şu dünyada o kadar çok mutlu salak var ki, belki onlar anlamaz. Ne yazık ki senin benim gibilerin bunu anlaması kaçınılmazdır. Anlayınca da ya boş veririz – ki bence en iyi çözüm budur- ya da dert ediniriz. Dert edinenler arasında kimileri bu yazgıyı değiştirmeye çalışır. Ama kendi halinden memnun yaşayan bu salaklar çağında, değişikliği gerçekleştirmek çok zordur. Değişimin bedeli sanıldığından daha ağırdır.... insan canından bile olabilir.



Ahmet Ümit, Kukla

Doğan Kitap 9. Baskı Sayfa 54

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emek ve Liyakat

Bu yıl gerçekleşen 1 Mayıs kutlamalarında her sene olduğu gibi emeğe yapılan vurgu ve verilen değer ön plandaydı. Ancak yüce bir değer olduğu tekrarlanan emek konusunda son zamanlarda öğrencilerimi motive etmekte zorlanıyorum. Bizim dönemimiz, yeni kuşaklar, şimdiki gençlik tartışmalarına girmeden öğrencilerimi olumsuz etkileyen koşullardan bahsetmek istiyorum. Mezun arkadaşlarından ve çevrelerinden duydukları belli ki canlarını sıkıyor. Üst üste yüksek puanlarla girdiği mülakatlardan eli boş çıkan mezunlarımız uzun süren sınava hazırlık dönemlerinde verdikleri emeklerin heba olduğunu düşünüyorlar. Arkadan gelenler de bu durumdan fazlasıyla etkileniyorlar. İşte bu nedenle bugün biraz liyakat ilkesinden bahsedeceğim, yani bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumunun işe almalarda ve yükselmelerde gözetilmesi gereğinden bahseden liyakat ilkesinden. Başka bir yazımda kurumlar için hedefe giden her yol mubah değildir, hatta uygun da olmayabilir derken, izlenm...

Etkililik, Verimlilik ve Hesap Verebilirlik

Zamanında çevre sorunlarının tartışıldığı ve pek çok değerli uzmanın yer aldığı bir toplantıya katılmıştım. Açılışta dönemin çevreden sorumlu bakanlığında üst düzey bir görevlinin konuşmasını dinleme şansım oldu. Konuşma boyunca ülkedeki arıtma tesislerinin sayısının ve kapasitesinin ne kadar arttığı, düzenli katı atık depolama tesislerinin sayısının ne kadar arttığı gibi göstergelerden hareketle kurguladığı konuşması hemen hemen pembe bir tablo çizdi. Salon kalabalık olduğu için soruların tamamını yanıtlayacak kadar bir süre yoktu ve ben de konuşmanın sonrasında yanına giderek kendisine basit bir soru yönelttim. Türkiye’nin su kirliliği, bahsetmediği hava kirliliği ve bence katı atık politikalarının asıl göstergesi olması gereken depolanan kişi başı atık miktarında ne türden değişimler olduğunu sordum. Yanıtı tahmin edebilirsiniz sanırım, bahsi geçen bu alanlarda o dönemde biri hariç hiçbir kalemde iyileşme söz konusu değildi. Ama işte bir sürü yatırım yapılmıştı. Sanırım anla...
Memlekette siyasal analiz adına kim ağzını açsa elitlerden bahsetmeden duramıyor, hele her türlü melaneti solcu elitlere yüklemek bir o kadar kolay. Acaba durum gerçekten de öyle mi? Düşünmekte fayda var derim.. Gündüz Vassaf - Türkiye’de elit olmak?