Ana içeriğe atla

Bandırma Kapalı Pazar Yerinde Yaşanan Pazar Arabası Sorunu

Bandırma’da yaşayan ve Kapalı Pazar Yerinden alış veriş yapan Bandırmalı hemşerilerimizin son dönemde yaşadığı sorunlardan biri de alışverişte kullanılan pazar arabalarının ihtiyaca karşılık vermemesi. Evet, Bandırma’da biz pazar alışverişimizi yaparken aracımızı alt kattaki kapalı otoparka (ücreti saatlik 1,5 TL) bırakıp, aynı bir markette olduğu gibi pazar arabalarımızla yapıp, yürüyen merdivenlerden faydalanarak rahat rahat tamamlıyoruz. Ama araba bulabilirseniz.

Politika Analizi derslerinde de bahsettiğim bir sorun burada da karşımıza çıkıyor. Yalın bir bakış açısıyla sorunu yetersiz araba sorunu olarak tanımlarsak sanırım tek çözüm daha fazla arabanın alınıp hizmete sunulması olacaktır. Ama eğer sorun başka bir yerdeyse bu hamle de sorunu çözmez, o nedenle daha geniş bir çerçeveden bakmaya çalışalım.

Başlangıçta daha fazla olan arabaların azalmasının nedeni birilerinin sadece 1 TL depozitoyla alınan bu arabaları pazar yeri dışına çıkarması ve başka amaçlarla kullanması. Doğruya doğru bu arabalar her şekilde 1 TL. den fazla eder. Bu nedenle belediyenin eksilen arabaları tamamlaması delik kovayla su taşımaya benzer bir hamle olur. Eksikleri tamamlama yanında bu arabaların dışarıya çıkarılmasını engelleyecek önlemler alması da gerekiyor. Bu önlemlerden birisi güvenlik görevlilerinin buna izin vermemesi olabilir. Bunun yanında bazı alış veriş merkezlerinde kullanılan fiziksel engeller de kullanılabilir. Bu önlemler alınmadan yapılacak hamleler maalesef istismarcıların ekmeğine yağ sürer.

Bu eksikliğe rağmen ben boş araba bekleyen Bandırma halkının organize olup bir sıra oluşturmasını da son derece olumlu bir hamle olarak gördüğümü söylemeliyim. Nobel ödüllü müteveffa akademisyen Elinor Ostrom kendini insan topluluklarının kendi kendilerine oluşturdukları idare mekanizmalarını incelemeye adamış bir bilim insanıydı. Merkeziyetçi düzenlemeler ve piyasa mekanizmalarının yarattığı ikilemin dışında insanların yerelde geleneklerden beslenen ve kendi kendilerine oluşturdukları idare mekanizmalarının sorunların çözümü ve hizmetlerin sunumunda gözden kaçan ama önemli bir alternatif olduğunu gösteren Ostrom, ömrünün son dönemini bu tarz mekanizmaların başarı koşullarının incelenmesine adamıştı. Öğrencileri hala bu çabalarını sürdürüyor.

Bu noktada Bandırma’da yaşayanların otopark yürüyen merdivenleri girişinde ve asansörün yanında bir kuyruk oluşturması ve işi biten arabaların kuyrukta bekleyenlerce “sırayla” alınması bence güzel bir çözüm oluşturdu.

Ancak bu tarz mekanizmaların en büyük düşmanı “bedavacılardır”. Yani kurallara uymadan ve bedel ödemeden çıktılardan faydalanmaya çalışanlar. Bu durumda bedavacılar kuyrukta beklemek yerine yukarıya çıkarak, yürüyen merdivenlere doğru yönelen arabaları peylemeye başladılar. Ben sabırla aşağıya beklemeye devam ettim, insanları bilgilendirdim, bedavacılara kananlara küçük hatırlatmalar yaptım, dönüşte bedavacılık yapmak isteyenlere de aşağıda bir kuyruk olduğunu hatırlattım. Baktım benim gibi davranan pek çok kişi var ve eldeki kıt kaynak biraz gecikmeyle de olsa ihtiyacı karşılamaya devam etti.

Ancak ortada yazılı bir kural olmadığı ve kendiliğinden gelişen bir düzenleme olduğu için herkesin bedavacı olmadığını da söylemek istiyorum. Yaklaşık 80 yaşında bir amcamızın kuyruğun farkına varmaması ve hatırlatanların da ne dediğini anlayamaması nedeniyle ısrarla en öne geçip gelenlerden arabalarını almak istemesi gibi olaylar da oldu. Yani bu tarz davranışlarda her zaman kötü niyet aramamak lazım, çünkü insanlar farkına varamamış olabiliyor ve davranışın nedeni her zaman bedavacılık değil. Ama diğer yandan, güler yüzle ve sabırla açıklamak çoğu zaman sorunu çözebiliyor. “Haydaa bu da nereden çıktı” diye atarlananları da ayrı bir yere koyuyorum.

Sonuçta, sorumluluk öncelikle Bandırma Belediyesinde, kayıp ve kaçağı azaltma belediyenin sorumluluğu. Eksilen arabaları tamamlamak yine belediyenin ikinci görevi. Gerisini Bandırmalılar zaten kendi kendine hallediyor. Belki oraya yerleştirilecek küçük bir tabela kendi kendine örgütlenenlerin işini kolaylaştıracaktır.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emek ve Liyakat

Bu yıl gerçekleşen 1 Mayıs kutlamalarında her sene olduğu gibi emeğe yapılan vurgu ve verilen değer ön plandaydı. Ancak yüce bir değer olduğu tekrarlanan emek konusunda son zamanlarda öğrencilerimi motive etmekte zorlanıyorum. Bizim dönemimiz, yeni kuşaklar, şimdiki gençlik tartışmalarına girmeden öğrencilerimi olumsuz etkileyen koşullardan bahsetmek istiyorum. Mezun arkadaşlarından ve çevrelerinden duydukları belli ki canlarını sıkıyor. Üst üste yüksek puanlarla girdiği mülakatlardan eli boş çıkan mezunlarımız uzun süren sınava hazırlık dönemlerinde verdikleri emeklerin heba olduğunu düşünüyorlar. Arkadan gelenler de bu durumdan fazlasıyla etkileniyorlar. İşte bu nedenle bugün biraz liyakat ilkesinden bahsedeceğim, yani bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumunun işe almalarda ve yükselmelerde gözetilmesi gereğinden bahseden liyakat ilkesinden. Başka bir yazımda kurumlar için hedefe giden her yol mubah değildir, hatta uygun da olmayabilir derken, izlenm...

Etkililik, Verimlilik ve Hesap Verebilirlik

Zamanında çevre sorunlarının tartışıldığı ve pek çok değerli uzmanın yer aldığı bir toplantıya katılmıştım. Açılışta dönemin çevreden sorumlu bakanlığında üst düzey bir görevlinin konuşmasını dinleme şansım oldu. Konuşma boyunca ülkedeki arıtma tesislerinin sayısının ve kapasitesinin ne kadar arttığı, düzenli katı atık depolama tesislerinin sayısının ne kadar arttığı gibi göstergelerden hareketle kurguladığı konuşması hemen hemen pembe bir tablo çizdi. Salon kalabalık olduğu için soruların tamamını yanıtlayacak kadar bir süre yoktu ve ben de konuşmanın sonrasında yanına giderek kendisine basit bir soru yönelttim. Türkiye’nin su kirliliği, bahsetmediği hava kirliliği ve bence katı atık politikalarının asıl göstergesi olması gereken depolanan kişi başı atık miktarında ne türden değişimler olduğunu sordum. Yanıtı tahmin edebilirsiniz sanırım, bahsi geçen bu alanlarda o dönemde biri hariç hiçbir kalemde iyileşme söz konusu değildi. Ama işte bir sürü yatırım yapılmıştı. Sanırım anla...
Memlekette siyasal analiz adına kim ağzını açsa elitlerden bahsetmeden duramıyor, hele her türlü melaneti solcu elitlere yüklemek bir o kadar kolay. Acaba durum gerçekten de öyle mi? Düşünmekte fayda var derim.. Gündüz Vassaf - Türkiye’de elit olmak?