Ana içeriğe atla

Soma’da gece maçı yapılabilen ilk futbol sahası hangisiydi hatırlayan var mı?

Eminim 1980’lerin halı sahalarından bahsedeceksiniz, ama ben daha da eskiyi anlatacağım, hem de nizami sahaya yakın boyutlarda bir saha.

Zaman 1970’lerin ikinci yarısı, ben ilkokula gidiyorum, yaz aylarında da Niyazi abinin Yeni Çarşı’daki dükkanında yazlık çıraklık yapıyorum. Ustamdan ve çarşının büyükleri amcalarımızdan yol yordam öğreniyorum, bunun yanında bankalara ve vergi dairesine yapılacak ödemeler, alışveriş, dükkân temizliği, satış, paketleme, çay-kahve siparişi, aslında pek çoğu insan ilişkilerine dair bir sürü şey öğreniyorum. Bir de çarşıdaki abiler var, onlarla da aram çok iyi, 1978 Dünya Kupası kadrolarını saydırıyorlar, ben de onlara 1974 kadrolarını. Kimler mi var? Niyazi abinin yeğeni Şevket Demir, dükkan komşumuz Mehmet Süer, rahmetli Salim Kalkan, Metin Hangül ilk aklıma gelenler. Bazıları bir futbol takımında oynuyor, Güvenspor. “Bu akşam maçımız var, seni de götürelim” diyorlar. Akşam maçı? Tamam televizyonlarda filan görüyoruz, ama o zamanın Soma’sında gece maçı ilginç geliyor. Cemal Bey’in madenine gideceğiz, Krolin Madencilik, onların sahasında onların takımıyla oynayacağız. Evden izin alıyorum, akşama yanlış hatırlamıyorsam Naldöken’li Osman abinin o madene servis yapan otobüsüyle döne dolaşa madene gidiyoruz. Evet Krolin Madenciliğin aydınlatmalı bir sahası var, etrafında çamlar olduğunu hatırlıyorum. Maç sonucunu tam hatırlamıyorum, ama sanırım kaybetmiştik.Velhasıl o zamanın Soma'sı böyle bir yerdi, pek çok şey yoktu ama gece maçı yapmak mümkündü.

O gün takımın kalecisi Ramazan abi son anda yetişmişti. Lastikçide çalışıyordu ve sanayi sitesindeki işinden çıkıp iş giysilerini bile değiştirmeye fırsat bulamadan kafileye katılmış, karnını yolda doyurmuş, eldivenlerini takıp bütün yorgunluğunun üstüne o akşam takımın kalesini korumuştu. Sonraki yıllarda yolumuz pek kesişmedi, ama kendi işyerini açtığını hatırlıyorum. Bugün Somalılar gurubunda kendisini kaybettiğimiz haberini aldım. Bakıyorum ardından herkes dürüstlüğünü, ahlakını, esnaflığını, mütevazılığını, yardımseverliğini ve insanlığını anıyor. Ben de sporculuğuyla anmak istedim. Kendisine Allahtan rahmet, geride kalan sevenlerine sonsuz sabırlar diliyorum.

Bu arada hafızamın beni yanılttığı yerler olabilir, hatam olduysa affola.

 

 

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emek ve Liyakat

Bu yıl gerçekleşen 1 Mayıs kutlamalarında her sene olduğu gibi emeğe yapılan vurgu ve verilen değer ön plandaydı. Ancak yüce bir değer olduğu tekrarlanan emek konusunda son zamanlarda öğrencilerimi motive etmekte zorlanıyorum. Bizim dönemimiz, yeni kuşaklar, şimdiki gençlik tartışmalarına girmeden öğrencilerimi olumsuz etkileyen koşullardan bahsetmek istiyorum. Mezun arkadaşlarından ve çevrelerinden duydukları belli ki canlarını sıkıyor. Üst üste yüksek puanlarla girdiği mülakatlardan eli boş çıkan mezunlarımız uzun süren sınava hazırlık dönemlerinde verdikleri emeklerin heba olduğunu düşünüyorlar. Arkadan gelenler de bu durumdan fazlasıyla etkileniyorlar. İşte bu nedenle bugün biraz liyakat ilkesinden bahsedeceğim, yani bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumunun işe almalarda ve yükselmelerde gözetilmesi gereğinden bahseden liyakat ilkesinden. Başka bir yazımda kurumlar için hedefe giden her yol mubah değildir, hatta uygun da olmayabilir derken, izlenm...

Etkililik, Verimlilik ve Hesap Verebilirlik

Zamanında çevre sorunlarının tartışıldığı ve pek çok değerli uzmanın yer aldığı bir toplantıya katılmıştım. Açılışta dönemin çevreden sorumlu bakanlığında üst düzey bir görevlinin konuşmasını dinleme şansım oldu. Konuşma boyunca ülkedeki arıtma tesislerinin sayısının ve kapasitesinin ne kadar arttığı, düzenli katı atık depolama tesislerinin sayısının ne kadar arttığı gibi göstergelerden hareketle kurguladığı konuşması hemen hemen pembe bir tablo çizdi. Salon kalabalık olduğu için soruların tamamını yanıtlayacak kadar bir süre yoktu ve ben de konuşmanın sonrasında yanına giderek kendisine basit bir soru yönelttim. Türkiye’nin su kirliliği, bahsetmediği hava kirliliği ve bence katı atık politikalarının asıl göstergesi olması gereken depolanan kişi başı atık miktarında ne türden değişimler olduğunu sordum. Yanıtı tahmin edebilirsiniz sanırım, bahsi geçen bu alanlarda o dönemde biri hariç hiçbir kalemde iyileşme söz konusu değildi. Ama işte bir sürü yatırım yapılmıştı. Sanırım anla...
Memlekette siyasal analiz adına kim ağzını açsa elitlerden bahsetmeden duramıyor, hele her türlü melaneti solcu elitlere yüklemek bir o kadar kolay. Acaba durum gerçekten de öyle mi? Düşünmekte fayda var derim.. Gündüz Vassaf - Türkiye’de elit olmak?