Ana içeriğe atla

Onarıcı Tarım

Onarıcı Tarım

2019 yılı sonunda Trakya Üniversiteler Birliğinin rutin toplantılarından birine üniversitemiz Bandırma’da ev sahipliği yaptı. O toplantıda ben de üniversitemi temsilen Çevre Sorunları Çalışma Grubuna dahil oldum. Kasım ayının son haftasında Tekirdağ Namık Kemal (NKU) Üniversitesinin ev sahipliğinde toplantı düzenleme kararı alındı ve kısa sürede bilim insanları ve bürokratların konuşmacı olarak yer alacağı bu toplantının programı, özellikle de NKU Çevre Mühendisliği Bölümündeki arkadaşlarımızın koordinatörlüğünde hazırlandı.

Çalışma gurubunda Trakya Üniversitesini temsilen yer alan Begonia Rodrigues ile bu süreçte tanıştık ve kendisi de onarıcı tarım konulu bir sunum yapmayı önerdi. O zamana kadar agroekoloji, permakültür kavramlarından ve Anadolu meraları hareketinin çalışmalarından haberdar olmakla birlikte, onarıcı tarım ve özellikle de pulluksuz tarım uygulamalarından pek haberdar değildim. Ama Türkçesi biraz sınırlı olan ve sunumunu İngilizce yapan Begonia’ya slaytlarını çevirirken yardımcı olunca ve daha sonrasında oturum başkanlığı yaptığım toplantıdaki soru – cevap kısmında simultane çeviri yapınca benim için de yeni bir alanın kapıları açılmış oldu.

Onarıcı tarım uygulamaları hem tarım faaliyetlerinde girdileri ve maliyeti düşüren, hem de bu sayede sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmaya katkı sağlayan bir seçenek. Bununla birlikte Türkiye’de o dönem oldukça sınırlı uygulamaları olduğunu gördük. Begonia’nın başta sorduğu “nasıl olur da Türkiye’de bu yaklaşımı kimse bilmez ve hatta öğrenmek istemez” gibi sorulara yanıt bulmaya çalıştık. Çiftçilerin bilmediğine yönelik şüpheci tavrı oldukça normal olmakla birlikte Ziraat Fakültelerindeki öğretim üyelerinin ilgisizliği onun için biraz can sıkıcıydı. Paradigma değişikliği tarım alanında zorlu bir süreçtir. Çiftçinin yeni olana dair kuşkusunu gidermenin yolu uygulamadır. Ancak bu süreçte bilim insanlarının ve sektör temsilcilerinin direnci de aynı ölçüde dikkat çekici durumdaydı.

Bu soruyu toplantıda bize NKU Ziraat Mühendisliği Bölümü öğrencileri de sordular. Örneğin Tarım Makinaları okuyan bir öğrenci bu uygulamalardan ilk kez bu bildiri sayesinde haberdar olması nedeniyle şaşkındı. Ben de kendilerine biraz T. Kuhn ve paradigma kavramlarından bahsettim. Belli ki hâkim ana akım tarım paradigması üzerinden kurulan müfredatta daha yeni tekniklere yer açmak oldukça zordu. Değişim, ancak hâkim paradigmanın anomaliler üretmesi veya yeni paradigmanın uygulamalarının başarılı olmasıyla mümkün olabiliyordu.

Toplantıdan sonra arayışımız devam etti. Begonia önce Durukan Dudu, sonrasında Konya’da bu uygulamalara öncülük yapan Mehmet Karlı bey ve arkadaşlarıyla irtibat kurdu. Yola çıktığımız yer sürdürülebilirlik, ekoloji ve çevre iken, maliyet boyutunun da oldukça önemli olduğu görüldü. Bu sürecin sonunda Begonia ve arkadaşları daha başka pek çok üreticiyle irtibat kurup çok güzel bir çalışmaya, Toprağın Uyanışı belgeseline imza attılar.

Paylaştıkları deneyimler daha az girdiyle, daha küçük ayak izleriyle aynı miktarlarda ürün almak ve sürdürülebilirliğe katkı sağlamanın mümkün olduğunu söylüyor. En azından denemeye değer. Sizlerin de izlemeniz dileklerimle.

Toprağın Uyanışı Belgesel Film

 

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emek ve Liyakat

Bu yıl gerçekleşen 1 Mayıs kutlamalarında her sene olduğu gibi emeğe yapılan vurgu ve verilen değer ön plandaydı. Ancak yüce bir değer olduğu tekrarlanan emek konusunda son zamanlarda öğrencilerimi motive etmekte zorlanıyorum. Bizim dönemimiz, yeni kuşaklar, şimdiki gençlik tartışmalarına girmeden öğrencilerimi olumsuz etkileyen koşullardan bahsetmek istiyorum. Mezun arkadaşlarından ve çevrelerinden duydukları belli ki canlarını sıkıyor. Üst üste yüksek puanlarla girdiği mülakatlardan eli boş çıkan mezunlarımız uzun süren sınava hazırlık dönemlerinde verdikleri emeklerin heba olduğunu düşünüyorlar. Arkadan gelenler de bu durumdan fazlasıyla etkileniyorlar. İşte bu nedenle bugün biraz liyakat ilkesinden bahsedeceğim, yani bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumunun işe almalarda ve yükselmelerde gözetilmesi gereğinden bahseden liyakat ilkesinden. Başka bir yazımda kurumlar için hedefe giden her yol mubah değildir, hatta uygun da olmayabilir derken, izlenm...

Etkililik, Verimlilik ve Hesap Verebilirlik

Zamanında çevre sorunlarının tartışıldığı ve pek çok değerli uzmanın yer aldığı bir toplantıya katılmıştım. Açılışta dönemin çevreden sorumlu bakanlığında üst düzey bir görevlinin konuşmasını dinleme şansım oldu. Konuşma boyunca ülkedeki arıtma tesislerinin sayısının ve kapasitesinin ne kadar arttığı, düzenli katı atık depolama tesislerinin sayısının ne kadar arttığı gibi göstergelerden hareketle kurguladığı konuşması hemen hemen pembe bir tablo çizdi. Salon kalabalık olduğu için soruların tamamını yanıtlayacak kadar bir süre yoktu ve ben de konuşmanın sonrasında yanına giderek kendisine basit bir soru yönelttim. Türkiye’nin su kirliliği, bahsetmediği hava kirliliği ve bence katı atık politikalarının asıl göstergesi olması gereken depolanan kişi başı atık miktarında ne türden değişimler olduğunu sordum. Yanıtı tahmin edebilirsiniz sanırım, bahsi geçen bu alanlarda o dönemde biri hariç hiçbir kalemde iyileşme söz konusu değildi. Ama işte bir sürü yatırım yapılmıştı. Sanırım anla...
Memlekette siyasal analiz adına kim ağzını açsa elitlerden bahsetmeden duramıyor, hele her türlü melaneti solcu elitlere yüklemek bir o kadar kolay. Acaba durum gerçekten de öyle mi? Düşünmekte fayda var derim.. Gündüz Vassaf - Türkiye’de elit olmak?