Futbol. Önemli memleket
meselelerinden biri. İşyerlerinin, kahvehanelerin ve televizyon kanallarının ve
ders aralarının en önemli gündem maddesi. Kimi zaman kavga ve hatta cinayete
kadar giden tartışmaların kaynağı, insanların ciddi aidiyetlerinin
gözlemlendiği bir alan. Velhasıl alakalı olmasanız da tamamen kaçmak mümkün
değil futboldan. Ama “hayatınızda futbolun
yeri nedir?” diye sorarsanız, çocukluk ve gençlikte ciddi bir taraftarlık,
sonrasında bir beş altı yıl düzenli oyunculuk, sonrasında da gittikçe azalan
bir ivmede haftalık özetlere kadar inen bir ilgim söz konusu. Bir de geçtiğimiz
hafta canlı yayında Somaspor-Muğlaspor maçını izledim. Bir aksilik olmazsa bu
akşam Somaspor-Pazarspor final maçı için yine ekran başında olacağım. Yani, ortalamadan
ciddi bir sapma söz konusu.
Gençlik yıllarında en çok hangi takımı
seyrettiğim sorarsanız, ayrımsız büyüdüğüm yılların Soma takımlarını derim. Onların
dışında birkaç kez İzmir’de milli takımı ve birkaç defa da İzmir ve Ankara’da
Galatasaray’ı seyretmişliğim vardır. Son 25 yıldır da açıkça söyleyeyim sadece
üç kere futbol maçına gittim, Etispor-Somaspor, Erdekspor-Somaspor, bir de
Gönenspor’a gelmişlerdi ona gitmiştim. Neden diye sorabilirsiniz? Ben de tam bilemiyorum.
Her birinde misafir tribününe girdiğimde karşılaştığım dostlar, selamlaştığımız
tanıdık diğer yüzler herhalde geçmişin çok uzaktaki, sıcak ve güzel günlerine duyulan
özlemle alakalı. Bir de bu takımın ilk gençliğimizin tek eğlencesi olmasıyla.
Soma sağlam spor geçmişi olan bir
şehirdir. Profesyonel liglerde iki takımla temsil edilen ilk ilçedir, futbol tesisleri
ve çim sahaları oldukça erken bir tarihte hizmete alınmıştır. Hem amatörde, hem
yerel turnuvalarda, hem de profesyonel liglerde faaliyet gösteren sayısız
takımı olmuştur. Dönem dönem altyapı hamleleriyle ülke futboluna önemli
değerler kazandırmıştır. Benim çocukluk ve gençlik yıllarımda da futbol şehrin
sosyal dokusunun en önemli unsurları arasındaydı ve hatta pek çoğu için tek boş
zaman aktivitesiydi. Hafta sonu geldiğinde artık kimin maçı varsa taraftar
minderi-kartonu ve çekirdekleriyle tribünde yerini alır, özellikle de amatör
küme yıllarının yerel rekabeti sayesinde oldukça çekişmeli geçen maçları
izlerdi. Çoluk, çocuk, genç, yaşlı, zengin, fakir herkes o tribünde eşitlenirdi.
İngiliz Oyunu dizisini izleyenler işçi sınıfının yegâne eğlencesinin futbol
olduğuna dair sahneleri hatırlayacaktır, Soma için de aynısı geçerliydi o
yıllarda. Bir de şehrin yetiştirdiği yeteneklerin, mahalleden abilerin forma
giydiği dönemlerde ayrı bir sahiplenme söz konusuydu.
Sosyal medya paylaşımlarına
bakıyorum, şehrin çok acılar çektiği ve artık yüzünün gülmesi zamanının
geldiğini söyleyenler var. Bir dönem bu takımın sponsorları arasında o acılara neden olanlar da vardı. Karamsar tarafım, rasyonel de diyebilirsiniz, “koşullar
değişmeden bir galibiyetin ve bir üst ligin ne anlamı olabilir ki” diyor. İyimser ve duygusal
tarafım, “neden olmasın” diyor. Bu akşam da iyimser ve duygusal tarafımla neden
olmasın diyerek ekran karşısında olacağım. Her zaman olduğu gibi skor ne olursa
olsun insanların hayatında çok bir şey değişmeyecek, ama bir gülümseme de fena
olmaz sanırım.
Son söz; geçen hafta madencilerin hakları için yaptığı direniş sonucu haklarını almaları, sanırım insanların yüzünü güldürecek diğer yol ve yöntemler konusunda da oldukça aydınlatıcı olmuştur.
Son söz; geçen hafta madencilerin hakları için yaptığı direniş sonucu haklarını almaları, sanırım insanların yüzünü güldürecek diğer yol ve yöntemler konusunda da oldukça aydınlatıcı olmuştur.