ETLER NEDEN SAĞLIĞA ZARARLI OLDU?
Tayfun Özkaya
Birçok kişiden dinlemişsinizdir. Dedelerimiz ve ninelerimiz yağlı etleri yerlerdi ve şimdilerde herkesin başının etrafında akbabalar gibi dönen kanser, kalp ve damar hastalıklarını nerede ise tanımazlardı. Değişimin nedenleri çok. Bir tanesine değinelim. Bu konuda Prof. Dr. Kenan Demirkol'u dinleyelim. Kendisi Mülkiyeliler Birliğinin dergisi olan Mülkiye'nin Bahar 2009 sayısında güzel bir yazı yazdı. Derginin bu sayısı "Küresel Kapitalizm Kıskacında Tarım, Gıda ve Köylülük" alt başlığını taşıyor. İçinde benim de bir yazım olan 366 sayfalık eseri bu konularla ilgili herkese salık veririm. Kenan Hocanın yazısı "Beslenmenin Demokratikleşmesi" adını taşıyor.
Evet, neden Adana kebaba konan iç yağ dedelerimize zarar vermiyordu? Çünkü,eskiden hayvanlarımız meralarda otluyor ve bugünkü gibi mısır, arpa, buğday, şeker pancarı posası veya yağlı tohumların küspesini ya hiç yemiyorlardı veya çok az yiyorlardı. Çayır otu, yonca gibi yeşil bitkilerde ağırlıklı olarak var olan yağ asidi omega-3 yağ asididir. Nişastaca zengin bugünkü yemleri hayvanlara yedirdiğimizde hayvanın iç yağında ve süt yağında belirgin değişiklikler olur. Halbuki merada otlayan hayvanın iç yağında başlıca doymuş yağ asidi stearik asittir. Bu asidin erime derecesi 36,5 derece olduğundan tüm stearik asit eriyerek emilmemektedir. Yine de eriyip emilen stearik asit vücutta hızla oleik aside dönüşür. Oleik asit zeytinyağının ana yağ asididir. Diğer bir ifade ile dedelerimizin Adana kebaba koydukları iç yağ aslında zeytinyağı idi. Nişasta ve şekerden zengin olan yemleri yiyen hayvanların iç yağının ana doymuş yağ asidi palmitik
asittir. Bu yağ asidi daha düşük ısıda erir, bu nedenle tümüyle bağırsaktan emilir. Palmitik asit damar sertliğine yol açan üç doymuş yağ asidinden biridir. Bunlar kolesterolü oksitleyerek damar sertliğine yol açarlar. Diğer
taraftan insan sağlığı için vazgeçilmez olan omega-3 yağ asitleri de sadece merada otlayan hayvanlarda bulunmaktadır.
Merada beslenen hayvanların beslenmede başka yönlerden de üstünlükleri var. Bunları merak edenler Mülkiye Dergisine bakabilirler veya Kenan Hocanınwww.demokratikyasam.com web sayfasındaki yazılarını okuyabilir, hatta videoları izleyebilirler.
Kenan Hocayla birlikte katıldığımız panellerde, ahırlarda beslenen kültür ırkı denilen hayvanların yüksek verimli olma iddiasını sorguluyoruz. Verim karşılaştırmaları aynı ürünler arasında yapılır. Bizim gözümüzde beş kilo süt veren ancak merada otlayan bir yerli kara, 20 kilo süt gibi görünen ve insanları hasta eden bir sıvı üreten hayvandan çok daha verimlidir. Hatta böyle bir karşılaştırma yapılamaz. Öbürü süt değil zehir.
Ne yapmalı? İşimizin kolay olduğunu söylemiyorum. 1950'lerden bu yana meraların çoğunu sürüp tarla yaptık. Kalanlarını da geliştirmek için hemen hemen hiçbir şey yapmadık. Meraları ıslah etmek için hızla harekete geçmeliyiz. Bu konuda bir bilgi eksikliğimiz olduğunu sanmam. Mera ıslahı konusunda pek çok uzmanımız var. Gerekli olan sadece yönetimin kararlılığıdır. Kriz var diye İthal araba alanların KDV'lerini
ödeyeceğimize, yani aslında bu arada başka ülkeleri destekleyeceğimize, meraları ıslah için işsiz on binlerce kişiyi işe alsak ve çalıştırsaydık daha iyi olmaz mıydı? Bu işe şimdi başlayabiliriz. Mera ıslahı konusunda
uzun yıllar süren araştırmalar mera veriminin 20-30 kat arttırılabildiğini ortaya koymuştur. Organik hayvancılık konusuna hayvanların beslenme modeli de dahil edilmelidir. Merada otlayan hayvanların sütünün, peynirinin,
yoğurdunun ve etinin daha pahalı satılmasını sağlayacak ve köylü kooperatiflerine dayalı bir pazarlama ağı kurulması da gerekli.
Tayfun Özkaya
Birçok kişiden dinlemişsinizdir. Dedelerimiz ve ninelerimiz yağlı etleri yerlerdi ve şimdilerde herkesin başının etrafında akbabalar gibi dönen kanser, kalp ve damar hastalıklarını nerede ise tanımazlardı. Değişimin nedenleri çok. Bir tanesine değinelim. Bu konuda Prof. Dr. Kenan Demirkol'u dinleyelim. Kendisi Mülkiyeliler Birliğinin dergisi olan Mülkiye'nin Bahar 2009 sayısında güzel bir yazı yazdı. Derginin bu sayısı "Küresel Kapitalizm Kıskacında Tarım, Gıda ve Köylülük" alt başlığını taşıyor. İçinde benim de bir yazım olan 366 sayfalık eseri bu konularla ilgili herkese salık veririm. Kenan Hocanın yazısı "Beslenmenin Demokratikleşmesi" adını taşıyor.
Evet, neden Adana kebaba konan iç yağ dedelerimize zarar vermiyordu? Çünkü,eskiden hayvanlarımız meralarda otluyor ve bugünkü gibi mısır, arpa, buğday, şeker pancarı posası veya yağlı tohumların küspesini ya hiç yemiyorlardı veya çok az yiyorlardı. Çayır otu, yonca gibi yeşil bitkilerde ağırlıklı olarak var olan yağ asidi omega-3 yağ asididir. Nişastaca zengin bugünkü yemleri hayvanlara yedirdiğimizde hayvanın iç yağında ve süt yağında belirgin değişiklikler olur. Halbuki merada otlayan hayvanın iç yağında başlıca doymuş yağ asidi stearik asittir. Bu asidin erime derecesi 36,5 derece olduğundan tüm stearik asit eriyerek emilmemektedir. Yine de eriyip emilen stearik asit vücutta hızla oleik aside dönüşür. Oleik asit zeytinyağının ana yağ asididir. Diğer bir ifade ile dedelerimizin Adana kebaba koydukları iç yağ aslında zeytinyağı idi. Nişasta ve şekerden zengin olan yemleri yiyen hayvanların iç yağının ana doymuş yağ asidi palmitik
asittir. Bu yağ asidi daha düşük ısıda erir, bu nedenle tümüyle bağırsaktan emilir. Palmitik asit damar sertliğine yol açan üç doymuş yağ asidinden biridir. Bunlar kolesterolü oksitleyerek damar sertliğine yol açarlar. Diğer
taraftan insan sağlığı için vazgeçilmez olan omega-3 yağ asitleri de sadece merada otlayan hayvanlarda bulunmaktadır.
Merada beslenen hayvanların beslenmede başka yönlerden de üstünlükleri var. Bunları merak edenler Mülkiye Dergisine bakabilirler veya Kenan Hocanın
Kenan Hocayla birlikte katıldığımız panellerde, ahırlarda beslenen kültür ırkı denilen hayvanların yüksek verimli olma iddiasını sorguluyoruz. Verim karşılaştırmaları aynı ürünler arasında yapılır. Bizim gözümüzde beş kilo süt veren ancak merada otlayan bir yerli kara, 20 kilo süt gibi görünen ve insanları hasta eden bir sıvı üreten hayvandan çok daha verimlidir. Hatta böyle bir karşılaştırma yapılamaz. Öbürü süt değil zehir.
Ne yapmalı? İşimizin kolay olduğunu söylemiyorum. 1950'lerden bu yana meraların çoğunu sürüp tarla yaptık. Kalanlarını da geliştirmek için hemen hemen hiçbir şey yapmadık. Meraları ıslah etmek için hızla harekete geçmeliyiz. Bu konuda bir bilgi eksikliğimiz olduğunu sanmam. Mera ıslahı konusunda pek çok uzmanımız var. Gerekli olan sadece yönetimin kararlılığıdır. Kriz var diye İthal araba alanların KDV'lerini
ödeyeceğimize, yani aslında bu arada başka ülkeleri destekleyeceğimize, meraları ıslah için işsiz on binlerce kişiyi işe alsak ve çalıştırsaydık daha iyi olmaz mıydı? Bu işe şimdi başlayabiliriz. Mera ıslahı konusunda
uzun yıllar süren araştırmalar mera veriminin 20-30 kat arttırılabildiğini ortaya koymuştur. Organik hayvancılık konusuna hayvanların beslenme modeli de dahil edilmelidir. Merada otlayan hayvanların sütünün, peynirinin,
yoğurdunun ve etinin daha pahalı satılmasını sağlayacak ve köylü kooperatiflerine dayalı bir pazarlama ağı kurulması da gerekli.